Dünyayı etkisi altına alan salgın nedeniyle milyonlarca insan Türkiye’de de evlerine kapandı. Bu süreçte aile içi iletişimde zaman zaman krizler yaşanırken Psikiyatrist Doç. Dr. Sevcan Karakoç, ailelerin çocuklarıyla daha çok zaman geçirmek ve bağ kurmak için bunu değerlendirmesi gerektiğini belirtti.
Koronavirüs karantinasının ilişkiyi düzeltmek adına bir fırsat iken, tam tersi etkiler de yaratmaya başladığını da ifade eden Doç. Dr. Karakoç, “Pek çok evden işbirlikçi adımlar yerine “Yapma, dur, sus” sesleri yükselmeye başladı” dedi.
“EBEVEYNLER DE TÜKENMEYE BAŞLADI”
Koronavirüsün ilk günlerde çoğu kimsenin karantinada kalmayı keyifli hale getirmeye çaba gösterdiğini ifade eden İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden (İGÜ) Psikiyatrist Doç. Dr. Sevcan Karakoç, “İlk zamanlar çocuklar için eğlenceli etkinlikler ve keyifli zaman geçirmek ön plandaydı. Kaliteli karantina günleriydi bunlar akut travmanın şok etkisi ve evde olmanın balayı dönemiydi. Ancak süreç uzadıkça, salgın sokak başlarını tuttukça, kısıtlanmalar arttıkça ve ailenin maddi ve ruhsal kaynakları azaldıkça ebeveynler de tükenmeye başladı. Çocukla daha çok zaman geçirmek bağ kurma ve ilişkiyi düzeltme adına bir fırsat iken şu an bazı ailelerde bu tam tersi etkiler yaratmaya başladı. Pek çok evden işbirlikçi adımlar yerine “ Yapma, dur, sus” sesleri yükselmeye başladı” diye konuştu.
“ÇOCUĞUN BİR BEKLENTİSİ YOK”
Ebeveynlik tutumu aşırı kontrolcü olan ailelerin davranışı ile ilgili konuşan İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden (İGÜ) Psikiyatrist Doç. Dr. Sevcan Karakoç, “Bu süreçte sizin çocuklarınızın günlük okul ve ev işi programını kontrol etmeniz, hatta canlı derslerine katılıp müdahale etmeniz bile söz konusu olabilir. Bu durumda çocuğunuzu sık sık eleştirmek ve sizin istediğiniz şekilde davranması için duygusal istismarlar bile söz konusu olabilir. Mükemmeliyetçi ebeveyn iseniz çocuğunuzla kaliteli ve dolu dolu karantina geçirmek adına her anı planlamak, eğitici filmler izlemek, yararlı etkinlikler düzenlemek gibi bu plana göre başarılı ve etkin bir şekilde hareket etmek ihtiyacı duyabilirsiniz. Burada sorun, bu ihtiyaç ebeveynin, aslında çocuğun böyle bir beklentisi yoktur” şeklinde konuştu.
EN UYGUN YAKLAŞIM: DEMOKRATİK AİLE TUTUMU
Otoriter tutumu olan annelerin ve babaların çocuklarının isteklerini görmezden gelerek davrandığını ve çocuklarına bazen aşırı sorumluluk verdiğini söyleyen Karakoç, “Aşırı koruyucu tutumu olan ebeveynler ise çocuklarının karantina ve salgından ciddi olarak etkilenebileceklerini düşünerek çocuklarına oldukça esnek davranıp, sınır koymakta zorlanabilirler. Çocukları için aşırı endişe duyup onların en ufak bir sorumluluk almasını istemeyebilirler. En uygun yaklaşımlardan birisi olan demokratik aile tutumunda ise çocukların özellikle olumlu davranışları ön planda tutulur. Yapamadıklarından çok küçük başarıları övülür, çocuğun gelişim seviyesine göre özgürlükler tanınır ancak sınırlar ve kurallar nettir” dedi.
“UFAK SORUNLAR BÜYÜDÜ”
Evde birlikte daha fazla zaman geçirmenin ufak sorunları da büyüttüğünü belirten Karakoç sözlerini şöyle sürdürdü: “Gergin ve olumsuz bir duygu durum içerisinde olduğumuzda her şeyi daha olumsuz görmeye başlıyoruz. Bu nedenle çocukla olan ilişkimizi “eksiklikler, yetersizlikler, memnuniyetsizlikler” gibi olumsuzluklar ile şekillendiriyoruz. İstemeden de olsa ağzımızdan kaçan bir söz çocuğumuz için incitici ve duygusal olarak örseleyici olabiliyor. Bu nedenle aniden tepki vermek yerine, durup düşünerek hareket etmek, zor süreçlerde şefkati daha ön planda tutmak ve ‘ben dili’ kullanımına ağırlık vermek gerekiyor. ‘Senden bıktım’ yerine ‘Senin ödevlerini sürekli hatırlatmam beni yordu’ kullanılabilir. Çocuğa, çocuğun kişiliğine değil de göstermiş olduğu davranışa işaret eden, kötü çocuk sıfatı atfetmeyen ve aslında o sırada anlatmak istediğimizi daha net ifade eden kalıpları kullanabiliriz. Aşırı koruyucu tutumumuz varsa bundan sıyrılıp çocuklarımıza ev içi görevler ve küçük ev işlerinde sorumluluklar verebiliriz. Çocuklar bunları becerebildiklerini görünce kendilerinde yeterlilik hissi güçlenebilir.”
“KÖTÜ ANILAR BIRAKMASIN”
Çocukların sürekli oyalanması veya mutlu edilmesi şeklinde bir ebeveynlik yaklaşımının doğru olmadığına vurgu yapan Karakoç, “Ancak çocuklarımızı en az örselediğimiz ve yeterince iletişim kurduğumuz bir süreç olması, bu günlerin kötü anılar bırakmaması için gereklidir” dedi.
“İZOLASYON BİR FIRSAT”
Sosyal izolasyonda birkaç kuşak aynı çatı altındaysa bunun eski örf ve adetlerin paylaşımı için fırsat olduğunu ifade eden İstanbul Gelişim Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Abdülkadir Gayretli ise, “Anneanneler torunlarına masal anlatabilirler ve eski geleneksel oyunlar varsa oynanabilir. Eğitim nedenli kullanımı da ekleyince tablet, bilgisayar kullanımı gibi teknoloji ile çok fazla meşguliyetin önüne geçmek için eski oyunlar öğretilebilir. Örneğin yağ satarım bal satarım gibi bir oyun evde salonda bile oynanacak harekete dayalı bir oyundur. Ayrıca koridorda ‘Aldım – verdim’ gibi adımlama oyunu denge ve motor koordinasyona yardımcı olur. Kâğıt, kalem ile oynanan isim, bitki, şehir oyunları ile çocuklar ve büyükler hafızalarını kullanarak bilişsel becerilerini arttırabilirler” dedi.
6 Kasım 2024 tarihinde, Çin’in köklü eğitim kurumlarından biri olan East Ch...
İstanbul Gelişim Üniversitesi Kurumsal Açık Erişim Arşivi (DSpace@Gelisim),...