Türkiye'de diyabet ve obezitenin hızla arttığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Fatih Çiftçi, yetişkin nüfusun yüzde 14 ile 16’sında diyabetin, yüzde 21’inde de obezitenin hâkim olduğunu söyledi. Son 10 yılda diyabet hastası oranının ikiye katlandığına dikkat çeken Çiftçi, “Diyabetli olanların ise yüzde 33’ü diyabet olduğunun farkında değil” dedi.
Son yüzyılın yaşam tarzı değişikliklerini nedeniyle tüm dünyada ve Türkiye’de diyabetin ve obezitenin arttığına dikkat çeken İstanbul Gelişim Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Fatih Çiftçi hastalıklarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Stresli ve yoğun yaşam tarzı ve bununla ilintili çabuk ve hızlı yemek mecburiyeti bir diğer söylemle fastfood tarzı yemeklerle doymaya çalışmanın ve hareketsiz hayatın diyabet ve obezitenin artışına neden olduğuna vurgu yapan Çiftçi, “Ülkemizde fastfood kültürü kafe ve okul kantinlerinde hâkim vaziyette. Cips, beyaz ekmek, sosis benzeri diyabetojenik gıdalar bu hastalıklara davetiye çıkartıyor. Yemek seçimlerinde çavdar ekmeği, sebzeli peynirli sandviç, salata gibi gıdalara yönelmek gerekiyor” diye konuştu.
“EGZERSİZ FAALİYETLERİNİN ETKİSİ YÜZDE 30”
Obezite ve diyabetin engellenmesinde egzersiz faaliyetlerin etkisinin yüzde 30 olduğuna dikkat çeken Çiftçi, “Sadece egzersizle hastalıkları yenemeyiz. Geri kalan kısmı beslenme alışkanlıklarıyla bağlantılı. Neyi yediğimiz kısmen önemli olmakla birlikte, neyi ne kadar yediğimiz de önemli bir nokta” şeklinde konuştu.
Diyabetin ve obezitenin kontrol altına alınmadığında felç, böbrek yetmezliği, kalp krizi, körlük, hamilelik sorunları, uzuv kaybı, damar tıkanıklığı gibi risklerde artışlar görüleceğini dile getiren Çiftçi, “Kilo veremeyenlerde dünya genelinde en sık uygulanan teknik tüp mide ameliyatıdır. Başarı oranı yüzde 90’lardadır. İkinci sıklıkla ise By-Pass cerrahisi uygulanıyor ”dedi.
Ameliyat sonrası diyabet hastaların iştahlarının azalıp, kilo kaybetmeye başladığını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Fatih Çiftçi, “Diyabet ve bununla birliktelik gösteren hastalıklar da ameliyat sonrası kaybolmaya başlar. Kademeli olarak hastalar kullanmış oldukları ilaçları ve insülini bırakıyorlar. Yalnız burada özen göstermek gereken bir husus hamurlu gıdaları sınırlamak, şekerden uzak durmak, besinleri seçici tüketmektir. Bunlar ameliyattan bağımsız tüm insanların dikkat etmesi gereken hususlardır” şeklinde konuştu. Vücudu insülin ürettiği halde bu insülini kullanamayanlarda Tip 2 diyabetin baş gösterdiğini belirten Çiftçi, Tip 1 diyabet hastalarında ise insülin üretimi olmadığı için insülinin bu kişilerde hayati olduğuna dikkat çekti.
"TİP 1 DİYABET HASTALARI İNSÜLİN KULLANMAK ZORUNDALAR"
Çiftçi, “Tip 1 diyabet hastaları insülin kullanmak zorundadırlar. Ama tip2 diyabette durum farklıdır. Hastalar kendi vücutlarının ürettiği insülini kullanamazlar. Zamanla insülin deposu azalıp insülin ihtiyacı baş gösterir. Rutin tedavide vücudunda insülin üretim sistemi çalışanlara, insülin depoları ölçülmeden insülin verilir. Sıkıntının kaynağı burasıdır. Diyabet haplarının bir bölümü aşırı insülin salgılatıp depoları erken boşaltır” dedi. İnsülin verilen hastaların çoğunun başlangıçta kendilerini iyi hissettiğine değinen Çiftçi, “Fakat sonrasında kilo alımı başlıyor ve kilo artışıyla kan şekeri de yükseliyor. İnsülin dozu arttırılıyor ve doz arttıkça kilo alımı da artıyor. Durum çıkmaza giriyor. İnsülin kilo aldırdığından çıkmazdan çıkaracak maalesef bilinen bir ilaç henüz keşfedilmedi. Böyle bir durumda metabolik cerrahi gündeme gelir. Vücudunuz insülin üretiyor fakat kullanamıyorsanız, sıkıntı ince bağırsak kaynaklı hormonlar ve yağ dokusundandır. Bu sıkıntıyı aşacak anahtar da cerrahi seçenektedir” dedi.
Mühendislik fakültelerini değerlendiren, kâr amacı gütmeyen ve bağımsız bir...
İstanbul Gelişim Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Müdürlüğü ve Güz...