Güvenlik Çalışmalarında Yeni Kavramlar ve Çatışmalar
“GÜVENLİK ÇALIŞMALARINDA YENİ KAVRAMLAR VE ÇATIŞMALAR” KONULU ULUSLARARASI SEMPOZYUM GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Üniversitemiz; İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından düzenlenen “Güvenlik Çalışmalarında Yeni Kavramlar ve Çatışmalar” konulu Uluslararası Sempozyum, 13 Mart 2015 tarihinde İstanbul Gelişim Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Uluslararası Sempozyuma; Nottingham Trent Üniversitesi’nden (İngiltere) Prof. Dr. Christopher Farrands ve Dr. Giovanni Ercolani, Jilin Üniversitesi’nden (Çin) Prof. Dr. Wang Li, Özyeğin Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Fuat Aksu, Kadir Has Üniversitesi’nden Doç. Dr. Salih Bıçakçı, Uludağ Üniversitesi’nden Doç. Dr. Barış Özdal ve İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ragıp Kutay Karaca’nın yanı sıra Yrd. Doç. Dr. Aşkın İnci Sökmen ve Yrd. Doç. Dr. Fatma Zeynep Özkurt, ve araştırmacı yazar Esedullah Oğuz konuşmacı olarak katıldılar.
Güvenlik yaklaşımını yeni kavramların yanı sıra, farklı ve eleştirel güvenlik kuramları ile ele almayı amaçlayan sempozyumda; terörizm, iklim değişikliği ve enerji gibi birbirinden farklı konular ile bölgesel düzeyde yaşanan Ukrayna Krizi ve Afganistan’ın istikrarı gibi önemli çatışma konuları, alanında uzman akademisyenlerce ele alındı.
Doç. Dr. Ragıp Kutay Karaca başkanlığında gerçekleştirilen “Yeni Kavram ve Çatışmalara Eleştirel Yaklaşım” konulu ilk oturumda; Akdeniz Bölgesi’ndeki güvenlik ikilemini, eleştirel güvenlik çalışmaları perspektifinden değerlendiren Prof. Dr. Chris Farrands, Rusya’nın Dış Politika değişikliklerinin yanı sıra, İslam’ı referans alan terör örgütlerinin faaliyetlerinin ve eski lider Muammer Kaddafi’den sonraki dönemde Libya’da istikrarın sağlanamamasının, AB için oldukça ciddi güvenlik tehditleri oluşturduğunu ifade etti. Prof. Dr. Farrands konuşmasında ayrıca Buzan ve Waever’in bölgesel güvenlik görüşlerine değinerek, Akdeniz Bölgesi’nde ortaya çıkan yeni güvenlik tehditlerine karşı, bölgede bulunan tüm devletlerin bu tehditlere karşı ortak hareket etmesi gerektiğini vurguladı.
Ukrayna krizinin NATO ve Avrupa güvenliğine etkilerini ele alan Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, söz konusu krizin Avrupa kıtasının güvenliğinin sağlanması açısından hayati öneme sahip olduğunu belirterek, krizin halen tam olarak sonuçlanmadığını, krizin bilinen taraflarca zaman içerisinde bir jeopolitik bilek güreşi haline getirildiğini ifade etti. Krizin, ABD ve Rusya’nın yanı sıra, Almanya ve Polonya’nın ön plana çıktığı AB’yi de içine alan bir mücadele haline geldiğinin altını çizen Prof. Dr. Caşın, Baltık’tan Karadeniz’e doğru jeopolitikte gelen noktaya bakıldığında, Karadeniz, Baltık ve Hazar yani üç denizin içerisinde Amerika’nın istediği Rusya’yı geriletmekte olduğunu belirtti. Prof. Dr. Caşın ayrıca Rusya Devlet Başkanı Putin’in iyi bir kriz yönetimiyle meseleyi barışçıl yönden çözmeye gayret ettiğine dikkat çekerek, güçlü bir Rusya’nın hem AB’nin hem de ABD’nin çıkarına olduğuna değindi. Türkiye ise bu krizde, doğrudan bir savaşın içinde olmak yerine Karadeniz’de işbirliğinin yapılmasını desteklemekte olduğunu ileri süren Prof. Dr. Caşın, Karadeniz’de barışın sağlanmasının tüm devletlerin lehine olduğunu vurguladı.
Doç. Dr. Fuat Aksu “Uyuşmazlık-Çatışma-Kriz sarmalında Türk Dış Politikasının Krizleri” başlıklı sunumunda; 1964-2014 yılları arasında Türk dış politikasında ortaya çıkan krizleri, devlet ve devlet dışı aktörler bazında ve çözülen krizler – uyuyan/uyutulan krizler – devam eden krizler sınıflaması altında incelediği çalışmasını dinleyiciler ile paylaştı. Doç. Dr. Fuat Aksu ayrıca halen devam etmekte olan 2011 Suriye Krizi, 2010 Mavi Marmara Olayı ve İsrail, 2003 Kıbrıs Rum Yönetimi ile Doğu Akdeniz krizi ve güncel kriz 2015 Süleyman Şah “Şah Fırat Operasyonu” konularında, Türkiye’nin izlediği kriz yönetim stratejilerine değindi.
Yrd. Doç. Dr. Aşkın İnci Sökmen ise, askeri teknolojilerde devrim yaratacak gelişmeler sonucunda savaş robotları, lazer silahları ve bilgisayar ağları ile insan faktörünün azaldığı yeni savaş modellerinin ortaya çıkmaya başladığını belirtti. Günümüzde Dördüncü Nesil Savaşların düşman ülkenin toplumuna odaklanılarak siyasi iradesini yok etmeyi hedeflerken, Beşinci Nesil savaşların insansız uçaklar ve siber saldırı taktikleri askerlerin ülkelerini terk etmeden savaşmalarına imkân sağlamakta olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Sökmen, devletlerarasındaki savaşın yerini isyancı gruplar, terör ağları, milis güçler ve organize suç örgütleri gibi devlet dışı aktörleri de içeren devlet içi silahlı çatışmalarla yer değiştirdiğini ifade etti. Savaşların, konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan kuvvet, silahlı örgütler, siviller, sosyal medyanın yaygın kullanılmasıyla birlikte bilgi savaşlarını kapsamakta olduğuna değinen Yrd. Doç. Dr. Sökmen ayrıca siber güç, uzayda hâkimiyet kurma, kaya gazı gibi yeni enerji kaynağına sahip olarak enerji piyasalarını etkileme imkânının yeni ulusal güç unsurları içerisinde yer aldığını vurguladı.
Prof. Dr. Christopher Farrands başkanlığında gerçekleştirilen “Güvenliğin Dönüşümü: NATO” konulu ikinci oturumda söz alan Doç. Dr. Salih Bıçakçı, yeni çatışmalar kapsamında NATO’nun yeniden doğuşuna ilişkin olarak, askeri tehditler dışında ekonomik, toplumsal, siyasi ve çevresel güvenlik problemlerinin devletler için yeni tehdit unsurları oluşturduğuna değindi. Eleştirel güvenlik çalışmaları kapsamında NATO’nun yapısını bu tehditlere karşı hızla adapte ettiğini vurgulayan Doç. Dr. Salih Bıçakçı, enerji ile siber tehditlerin NATO için birincil öncelikli tehditler arasında yer aldığını ifade etti.
Konuşmasında, Ortodoks güvenlik çalışmaları vizyonu çerçevesinde, Soğuk Savaş boyunca NATO için asıl tehdidin askeri güç üzerinden tanımlandığını ve belirli bir düşman kimliği, Sovyetler Birliği olarak güvenlik politikalarını özellikle şekillendirdiğini belirten Dr. Giovanni Ercolani, küresel politika analizlerinin yeni güvenlik çalışmaları kapsamında; Kopenhag, Paris ve Aberystwyth ve diğer eleştirel güvenlik çalışmaları ekolleri tarafından, devlet güvenliğinin yanı sıra, insan güvenliğini de ön plana çıkaran daha geniş ve derin bir kavramsal ve kuramsal çerçevede ele alındığını ifade etti. Dr. Ercolani tehditlerin belirsiz ve devletler haricinde devlet altı aktörler tarafından şekillendirilen yeni küresel sistemde NATO’nun Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra kendi paradigmasını; yeni-eski savaşlar, halklar arasında savaş, geniş grup kimliği çatışması, melez çatışmalar ve savaşların dördüncü nesline göre biçimlendirdiğini vurguladı.
Prof. Dr. Wang Li ise konuşmasında, Çin dış politikasına entelektüel alt yapı sağlayan düşünce kuruluşları arasında NATO’nun güvenliğin sağlanmasındaki rolüne ilişkin görüş ayrılığı yaşandığını vurguladı. Negatif algıya sahip muhafazakar düşünce kuruluşlarının, NATO’da ABD liderliğinin, örgütün politikalarını şekillendirdiğini, Asya bölgesinde ise ABD’nin Güney Kore ve Japonya ile yakın ilişkiler içerisinde bir politika izlemesinin, Çin dış politikası açısından bir güvensizlik yarattığını düşündüklerini belirtti. Prof. Dr. Li ayrıca, NATO örgütüne yönelik pozitif bakış açısına sahip diğer düşünce kuruluşlarının, diplomasi çerçevesinde Çin-NATO ilişkilerinin artması için, barışı koruma operasyonlarında, uluslararası terörizmle mücadelede ve askeri görüş alışverişinde daha sıkı bir işbirliği içerisinde bulunulması gerektiğini savunduklarını vurguladı.
Prof. Dr. Wang Li başkanlığında gerçekleştirilen “Güncel Bölgesel Çatışmalar” başlıklı üçüncü ve son oturumda Sayın Esedullah Oğuz ve Doç. Dr. Ragıp Kutay Karaca Orta Doğu’da yaşananlara temel etken olarak görülen Afganistan’ı ele aldılar. Sayın Oğuz, TRT’de yayınlanmak üzere hazırladığı Afganistan’ı konu alan belgeseli çerçevesinde, kendisinin de bizzat bulunup araştırma yaptığı Afganistan’daki son duruma ilişkin görüşlerini sempozyum katılımcıları ile paylaştı. Anavatanı Afganistan’ın 19’uncu yüzyılda Rusya ile Büyük Britanya İmparatorluğu arasında “Büyük Oyun” ile başlayıp günümüze kadar süren dış müdahaleler ve iç çatışmalara maruz kaldığına değinen Oğuz, Pakistan, İran, Suudi Arabistan, Hindistan gibi ülkelerin Afganistan’daki güçlerini arttırmaya devam ettiğini belirtti. Oğuz ayrıca ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinden sonra, ülkede istikrarın sağlanabilmesinin zaman alacağını, farklı etnik gruplara mensup olduğu halde bir arada yaşayabilen Türkmenler, Özbekler, Peştunlar ve diğer gruplar arasındaki çatışmaların zaman zaman ortaya çıktığını vurguladı.
Afganistan’ın geleceğine ilişkin belirsizliklerin olduğuna değinen Doç. Dr. Karaca ise, ülkeye etki eden dış faktörlerin ve ülkenin Pakistan, Hindistan, Çin ve Rusya ile olan ilişkilerin ülkenin istikrara kavuşturulması konusunda önemli bir rol oynadığını belirtti. Karaca, uluslararası sistemde artık Soğuk Savaş’ta olduğu gibi net düşmanların olmadığını belirttikten sonra, yeni dönemde ulusal ve uluslararası güvenliğe tehdit oluşturan etmenlere ilişkin genel bir tablo sundu. IŞİD tehdidinin kendiliğinden oluşmadığını, desteklerle ortaya çıkıp yayıldığını belirtti. Son olarak gerek Batı’nın gerekse Müslüman ülkelerin birbirlerini ötekileştirmemeleri gerektiğini, İslamofobi ve Hıristiyan karşıtlığı’nın karşılıklı olarak radikal eylemleri teşvik edeceğini söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Fatma Zeynep Özkurt, günümüzün karmaşık siyasi tablosunun, akademisyenlerin güvenliğin sağlanmasına yönelik eleştirel yaklaşımları ve hatta birden fazla kuramsal yaklaşımı benimsemelerini gerektirmekte olduğunu dile getirdi. Güvenlik çalışmaları kapsamında analitik ve sorgulayıcı bir yaklaşım benimseyerek, mevcut veya güncel güvenlik ve savunma nitelikli olayların neden sorusunun yanı sıra, nasıl soruna cevap aranmasının oldukça önemli sonuçlar doğurduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Özkurt, güvenlik çalışmaları kapsamında çatışmalara ilişkin nedenlerin çok fazla ve iç içe geçmiş olması sebebiyle bu alandaki çalışmaların somut çözüm üretmekte bazen yetersiz kalmasına sebep olduğunu vurguladı. Yrd. Doç. Dr. Özkurt bu sebeple, güvenliğin nasıl bozulduğunu veya çatışmaların hangi aşamalarda nasıl gerçekleştiğini anlamanın, diğer bir değişle süreçleri kavramanın, nasıl güvenlik sağlanır gibi temel bir soruya da daha somut ve kapsamlı cevaplar sunabileceğini ifade etti.
Yeni tehditlere karşı AB’nin geliştirebileceği olası refleksler konusunda genel bir değerlendirme yapan Doç. Dr. Barış Özdal sempozyumun son konuşmasında, siber tehditlerin başta ABD olmak üzere büyük devletler için ciddi güvenlik tehditleri yarattığını vurguladı. Doç. Dr. Barış Özdal ayrıca gündemdeki konulardan, Avrupa’nın yeni bir ordu kurma düşüncesinin sadece bir fikir olarak kalabileceğini, çünkü savunma ve güvenlik konularında her zaman Avrupa’nın bir cüce gibi hareket ettiğini belirtti.
Akademisyenlerin yanı sıra basın mensupları, araştırmacılar ve öğrencilerin de yoğun ilgi gösterdiği/katılım sağladığı uluslararası sempozyum fotoğraf çekimi ve plaket takdimini takiben sona erdi.
Sempozyumda gerçekleştirilen röportajlara ulaşmak için lütfen tıklayınız.
Eklenme Tarihi: : 20 Mart 2015 Cumaİstanbul Gelişim Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Müdürlüğü ve Güz...
Avrupa Birliği’nin desteklediği Gençlerin Örgütsel Liderliği (Youth Organiz...