Kent, Sağlık ve Adalet Üzerine Disiplinlerarası Bir Düşünme Alanı: Bağımsız Yaşam Sempozyumu Gerçekleşti

İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde, Kentleşmenin bireylerin bağımsız yaşamına, sağlık hizmetlerine erişimine, toplumsal adalete ve sürdürülebilir kalkınmaya etkilerini disiplinlerarası bir bakış açısıyla ele alan “Disiplinlerarası Bağımsız Yaşam, Kent ve Sağlık Sempozyumu II”, bu yıl da bilgiyle hayal gücünü buluşturarak dikkat çekici tartışmalara sahne oldu. Etkinlikte, yalnızca sorunlar değil, ütopyalar aracılığıyla geleceğin şehirlerine dair yaratıcı modeller de konuşuldu.

Açılışta “Kent”in Sosyal Örgüsü Vurgulandı

Sempozyumun açılışı, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıfat Mutuş’un konuşmasıyla yapıldı. Prof. Dr. Mutuş, kenti yalnızca fiziksel bir yapı değil, aynı zamanda kültürel, etik ve sosyal ilişkiler ağı olarak düşünmenin önemine dikkat çekti. Sempozyumun da bu çok katmanlı düşünce biçimine zemin hazırladığını vurguladı.

Açılış sunumunda söz alan Prof. Dr. İsmet Galip Yolcuoğlu, kentsel yoksulluğun yapısal eşitsizliklerle ilişkisini ve sosyal hizmetlerin bu alandaki rolünü tartıştı. Ardından söz alan Dr. Öğr. Üyesi Hilay Atalay, kent planlamasında sosyal sürdürülebilirliğe odaklanırken; Dr. Öğr. Üyesi Leyla Bektaş Ata, kamusal alanlara erişim hakkını kadınların gündelik yaşam deneyimleri üzerinden değerlendirdi ve toplumsal cinsiyetin kentle kurduğu ilişkiyi gözler önüne serdi.

Sağlık, Ruh Hali ve Kamusal Alan Arasındaki İlişkiler Masaya Yatırıldı

Doç. Dr. Anıl Al-Rebholz’un moderatörlüğünü üstlendiği panel oturumunda ise kentleşmenin bireylerin sağlığına ve sosyal yaşantısına etkileri çok yönlü olarak incelendi.
Dr. Öğr. Üyesi Nurten Elkin, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın kent politikalarıyla etkileşimini analiz ederken, Dr. Öğr. Üyesi Deniz Kaya Meral, ruh sağlığı açısından kentleşmenin yarattığı psikososyal baskılara dikkat çekti.
Öğr. Gör. Buse Bulat, çocukların oyun hakkı ve kamusal alanlara erişiminde karşılaştıkları engelleri ortaya koyarken; Öğr. Gör. Bedriye Çelik Kanca ise dijital bağımlılığın çocuklar üzerindeki etkilerini değerlendirerek önemli bir toplumsal soruna ışık tuttu.
Panelin dikkat çeken sunumlarından biri de Duygu Taplamacıoğlu Korman’a aitti. “Feminist Kent Ütopyasında Annelik: Suçluluk Değil Dayanışma” başlıklı çalışmasında, anneliği yalnızlıkla değil, dayanışmayla örülmüş bir kent ütopyası içinde konumlandırdı.

Öğrencilerden Ütopya Sunumları: Hayal Gücünün Gücü

Sempozyumun öğleden sonraki oturumunda sahne, Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencilerindeydi. Yedi farklı öğrenci grubu, sağlık, yaşlılık, engellilik, çevre ve dijital eşitsizlik gibi toplumsal sorunlara ütopya kavramı üzerinden çözüm önerileri sundu. Sunumlar, mimarlık, edebiyat, siyaset bilimi, iletişim ve sanat gibi alanlardan akademisyenlerden oluşan bağımsız jüri tarafından değerlendirildi.

Sunumlar; kavramsal derinlik, disiplinlerarası yaklaşım, toplumsal duyarlılık ve uygulanabilirlik kriterlerine göre incelendi. Günün sonunda birincilik ödülü, Sağlık Yönetimi Bölümü öğrencileri Elif Kaymaz, Esma Nur Yiğit, Melek Beyza Ballı ve Sude Sarışahin’in hazırladığı “Sanvitas Ütopyası” adlı projeye verildi. Sanvitas, sağlık eşitsizliğini merkeze alan eleştirel yapısıyla mevcut sağlık sistemine alternatif bir vizyon sundu.

Ödül töreninde öğrencilere teşekkür belgeleri ve ödülleri, Dr. Öğr. Üyesi A. Yüksel Barut tarafından takdim edildi. Barut, bu sürecin sadece bir başarı değil, aynı zamanda eleştirel düşünmeyi, birlikte üretmeyi ve toplum yararına hayal kurmayı öğrenme deneyimi olduğunu vurguladı.
Etkinliğe Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rıfat Mutuş’un yanı sıra Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Neşe Kıskaç ve Dr. Öğr. Üyesi A. Yüksel Barut’un da aralarında bulunduğu çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. Sempozyum boyunca fuaye alanında yer alan “Ben Olsam” panosu ise katılımcıların kent, sağlık ve adalet üzerine düşüncelerini paylaşmalarına olanak tanıdı.

Hayal Gücüyle İnşa Edilen Kentler

“Disiplinlerarası Bağımsız Yaşam, Kent ve Sağlık Sempozyumu II”, yalnızca kentleşmenin doğurduğu sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlara dikkat çekmekle kalmadı; aynı zamanda ütopyalar aracılığıyla daha adil, erişilebilir ve sürdürülebilir şehirlerin mümkün olduğuna dair inancı tazeledi. Bilimsel bilgiyle hayal gücünü harmanlayan bu buluşma, kentleşme süreçlerine dair düşünme biçimlerini dönüştürme potansiyeliyle hafızalarda yer etti.